Yogurt soslu börek

Yıl olmuş 2015
 yeni sosyal paylasim aglari yeni yemek bloglari olmus.belki daha pratik daha güzeldir  bilemiyorum.(teknolojiyle aram duzelmedi gitti) ama ne olursa olsun ben hala blogumu aktif olarak  güncelledigim günleri özlüyorum .bu özlemimi birazcik olsun dindirmek icin bi tarif geliyor.
malzemeler
4 adet yufka
Bir yumurta sarisi
iç malzemesi için
4 ,5 adet patates
1sogan
pulbiber
karabiber
sıvıyağ
Servis ederken yogurt
patatesleri haslayin.sogani sıvıyağda kavurup haslanmis  ve ezilmiş patetesi tuzu baharati ekleyin.yufkayi acip  bi kasede su  ve siviyag karisimini  bekletin.yufkalarin uzerini karistirdiginiz su ve yagla ıslatın. yufkayi ikiye katlayin.iç malzemeyi uzun bir serit seklinde koyup yufkayi sarın.sardığınız yufkalaya yumurta sarisindan sürüp  bıçakla dilimleyin.resimdeki gibi dik birsekilde tepsiye dizin.200 derecede pişen börekleri yogurt ve isteginize göre sosla servis edin.afiyet olsun...


Haşlama



Eşimin sevdiği  yemeklerden biri olduğundan mı kolay olduğundan mı bilmem , haşlama benim kurtarıcı yemeğim ,ne zaman sıkışsam yapıveririm  yanına bide pilav ,
tencerede tavuk parçalarını susuz bir şekilde 2-3 dk çeviriyoruz ki tavuğun o hoş olmayan kokusu gitsin.(bu benim teorim)daha sonra suyu ilave edilir.Kaynamaya başlayınca iri doğranmış sebzeleri ve isteğe göre bir diş sarımsak,arpacık soğan da ilave edilir.baharıtını ,tuzunu ayarlayııp patatesler pişene dek orta ateşte kaynatılır.Afiyet olsun

Zeynep Sude'nin doğum günü




Sevgili arkadaşımın , tatlı kızı z.Sude'nin doğum gününe davetliydik.Bu nefis görüntüleri paylaşmadan edemedim.çok güzel bir akşam geçirdik.sağlıklı, mutlu, hayırlı ömrü olsun24 Mayıs'tı ama ben şimdi yayınlayabildim.Sudemiz de  6 yaşına girdi.

YENİDEN MERHABA..........


Aylar yıllar oldu blogumdan, arkadaşlarımdan uzak  kaldım.ama yine yavaş yavaş dönüyorum .çünkü daha öğrenecek çok şey var ve daha paylaşacak çok şey var.Bu arada  hayatımda bazı değişiklikler oldu.Öncelikle şehir değişikliğinden bahsedeyim.Hatay'dan Adana 'ya taşındık.yaklaşık 6-7 ay oldu.
veeeeeeeee ben burda bir işyeri açtım.tuhafiye ,hediyelik eşya, takı, toka v.s  her telden birşeyler bulunan şirin bir dükkanım var.Üstelik yaptığım işleri de sergiliyorum.Canım arkadaşlarımın hediyesi olan singer makinamla yaptığım işleri de GÜZELLİKEMEKİSTER de paylaşacağım sizlerle yani. ŞEKER TADINDA  lezzetlere de devam inşallah..

   Haaa unutmadan benim gibi ara veren tüm blog arkadaşlarımı da yeniden başlamaya davet ediyorum.HADİ BİSMİLLAH.....


..................

Artık yeterince ilgilenemiyorum blogumla.Araya çok zaman girdi biliyorum; ama işlerimi yoluna koyar koymaz ve yeniden yazmanın zamanı olduğunu hissedince tekrar dönmeyi düşünüyorum.Belki Kırıkhan'dan belki de başka bir yerden yazmaya devam ederim.Bakalım zaman ne gösterecek.Sizlere de uğrayıp bir kaç kelam edemiyorum sevgili arkadaşlarım! Ama yokum diye sakın unutmayın ha...Sevgiler, sağlıcakla kalın emi...

hasan paşa köftesi






malzemeler:

750g kıyma
1 adet soğan
1 yumurta
1 kaşık galeta unu
tuz
karabiber

püre için

5 patates
2 yemek kaşığı tereyağı
yarım su bardağı süt
tuz

 1 su bardağısalçalı su




 Patatesleri soyup, haşlayın sıcakken  tencereye tereyağını ekleyip eritin. sütü karıştıra karıştıra ekleyin. En son tuzunu koyun

Köfte malzemeleri için soğanı ince doğrayın,baharatı,galeta ununu, yumurtayı karıştırın. Harçtan yumurta büyüklüğünde parçalar koparıp ortası çukur köfteler yapın. Köfteleri yağlanmış fırın tepsisine. 200C fırında 10-15 dakika pişirin.
 Fırından çıkarıp ortalarına 1 yemek kaşığı püre yerleştirin. 1 yemek kaşığı salçayı  bir bardak suda eeritip köftelerin üzerine gezdirin. Tekrar fırına koyup üzeri kızarana dek kadar pişirin. Çıkınca kaşar rendesiyle servis yapılabilir.afiyet olsun

Bu günden.........

 



Güzel bir tatil gününden kalan tatlı bir yorgunlukla geçtim bilgisayarın başına...Bugünden fotoğraf kareleriyle birlikte, bir iki kelam edeyim dedim.Sonra aklıma biraz önce eşimin defterine not düştüğü güzel yazıyı da paylaşmak geldi.Çok eski bir defter,2004 te tutulmuş notlar...Kitaplardan alıntılar,özlü sözler ,nükteler vardı.Eşim nostalji yaşarken ben de blogumda nasiplensin bundan deyip masaya bıraktım.Veee  hemencecik sayfaları çevireyim bakalım.

Hz.ALİ'den(r.a)

  • Geçici evi donatıp,kalıcı evi ihmal edene şaşarım.

  • Dünyada yoksul hayatı yaşayıp,ahirette zenginler gibi hesaba çekilecek olan cimriye şaşarım.

  • Ölüm peşinde iken gaflete dalana şaşarım.

  • Sağlık ve sıhhatini görmeyip başka şeylere imrenene şaşarım.

  • Daha dün bir damla su iken,yarın da bir leşe dönüşecek olan kimsenin büyüklenmesine şaşarım.

  • Allah'ı tanıyıp ta korku ve endişesi şiddetli olmayana şaşarım.

  • Ölenleri görüp durduğu halde, ölümü unutana şaşarım.

  • İlk yaradılışı gördüğü halde,ikinci yaradılışı inkar edene şaşarım.

  • Elinde af dilemek gibi bir imkan varken Allah'ın rahmetinden ümit kesene şaşarım.

  • Eceli elinde olmayan,ham hayallerin peşinde nasıl koşar, şaşarım.

  • Yarattıklarını görüp dururken Allah hakkında kuşku duyana şaşarım.

  • Başına gelen dert ve belaları önlemeye gücü yetmeyen,korktuğundan nasıl güvende olur, şaşarım.

  • Üstünden acıma bekleyen,astına  nasıl acımaz ,şaşarım

  • Kendi kendine zulmeden ,başkasına karşı nasıl adalet edecek,şaşarım.

  • Kendini bilmeyen ,Rabb'ini nasıl bilir ,şaşarım.

iki renkli kek


Uzun bir ara verince ilk zamanlardaki halim gibi tariflerimin resimlerini çekmeyi hep unutuyorum bu günlerde..Dün nihayet yakaladım  kekin son dilimleri de  bitmeden.
Ben bahar temizliğimi de bitirmiş ve omuzundan koca bir yükü kaldırmış biri olarak, henüz başlamamış veya bitirmemiş olan arkadaşlarıma kolaylık diliyorum.benimki biraz erken oldu ama ;iki ay evden uzak kalınca, gelir gelmez hem evimi ,hem ruhumu temizleyip ancak öyle huzur bulabilirim dedim.hem de misafirlerimi daha rahat ağırlarım diyerek kendimi gaza getirdim ve darısı başınıza...
kekin tarifine gelince klasik kek tarifi olacak biraz ama,,
Malzemeler
3 yumurta
1 su bardağı süt
1 su bardağı sıvıyağ
1,5 su bardağı şeker
1 yemek kaşığı kakao
 Renkli damla çikolata
 1 p. kabartma tozu ,vanilya
alabildiği kadar un
Şekerle yumurtayı mikserle çırpın.Sıvıyağ  ve süt ilave edip karıştırın.k.tozu ve vanilyayla birlikte, unu azar azar ekleyerek kıvamını ayarlayın.kalıbınızı yağlayıp karışımın yarısını boşaltın.Kahve rengi damla çikolataları serpiştirin.geri kalan karışımada kakao ve pembe damla çikolataları ilave edip kalıba dökün.150 derecede 40-45 dak pişirin.Piştiğinden emin olunca çıkarıp biraz soğuttuktan sonra kalıptan çıkarın.
Afiyet olsun...

yeşil mercimekli börek



5 adet yufka
2 kase haşlanmış yeşil mercimek
1 adet kuru soğan
isteğe bağlı olarak salça veya 1 domates
sıvıyağ
tuz
Üzeri için yumurta sarısı
Soğanı kavurup, mercimeği ilave ettikten sonra ,tuzunu ekleyin.Salçalı isterseniz ;soğandan sonra salçayı biraz kavurun.Yufkaları açıp 6 'ya bölün.İç malzemesini serip, sigara böreği gibi sarın.Aslında üçgen şeklinde de güzel olur.Üzerine yumurta sarısı sürüp, fırına verin.Üzeri kızarana dek pişsin.İçine sürmek için yoğurt veya süt harcı kullanılmıyor, daha çıtır olsun diye..Afiyet olsun

..........................



Yokluğumda beni merak eden dostlarıma teşekkürlerimi sunarak uzun bir aradan sonra söze başlamak isterim.Bu uzun yokluğu bitirmeye karar vermek te zor oldu benim için.Önce nokta koymaya karar verdim çünkü O'na dair yaşadığım hayal kırıklığından sonra herşey bitmeliydi.O 'da kim diyeceksiniz.Var olmamış ve doğmamış bir özlenen..............ve özlediğime kavuşmak için umutlar yeşertip yollara düştüm.Döndüğümde herşey bambaşka olmalıydı.güzel haberlerle dönecektim çünkü.Ama olmadı.Tıp istediği kadar ilerlesin.Yüce Yaradan'ın emri ilahisi olmadan yaprak bile kımıldamıyor.Olsun dedik...
Ne gelirse Sen'den gelsin
Sen ki kahrınla da lütfunla da güzelsin...
Bu tarifi imkansız duyguları yaşadıktan sonra da tekrar kaldığım yerden devam etmek zaman alıyor.ve gördük ki hayat bitmiyor... Can yoldaşımla birlikte yeni bir başlangıç yapmaya ihtiyacımız olduğuna karar verdik.
Rabbim'den diledik, kimseden değil,O'ndan gelene rıza gösterdik tüm kalbimizle...Hayatımızda sahip olduğumuz herşeyi gözden geçirip,gördüğümüz ve göremediğimiz  bütün nimetlere şükrederek yola devam ediyoruz.Şimdi çok mutluyum sevdiğim ve sevdiklerim için......

Sodalı Zebra Kek









 Tarifimi 52. P.D.Ç.S. etkiliği için lezzettreni  blog sahibi arkadaşıma gönderiyorum...




Bu güzel keki bloglarda hep görüyordum ve sevgili arkadaşımın ellerinden çok defa tatmıştım.Yumuşacık ve nefis oluyor,hem de yapımı çok zevkli.Tarifi arkadaşım sarıgül'den alındı.

MALZEMELER


4 yumurta

3 fincan sıvı yağ

9 fincan un

5 fincan şeker

4 fincan maden suyu

1 paket vanilya

1 paket kabartmatozu

2 yemek kaşığı kakao

 Sıvı malzemeleri yumurta ve şekerle çırpın.Un,vanilya e vkabartma tozunu ilave edin.Karışımın yarısını ayırın ve kakao ilave edin.bir fincan beyaz bir fincan kakaolu karışımdan tepsinin ortasına dökün.bütün malzeme bitene kadar hep ortaya dökün.Sonra kürdanla şekil verin.170 derecelik fırında 40-45' pişirin.

Afiyet olsun

Dostluk Bildirimi

Canım arkadaşım ve  görmeden bile kendime çok yakın bulduğum ablam bülbülünyeri beni dostluk bildirimiyle onurlandırdılar.çok teşekkürediyorum kendilerine.
 Dostluk Bildirimin Kuralları;

* Dostluğumuzu ilan etmek için bir yazı yaz ve on arkadaş seç.
* Onların bloglarını ziyaretet ve bilgi ver.
* Her bir kişi on kişi seçmelidir.
*Ödül yok, mühür yok.
*Sadece sevgimizin samimi bildirimi var.
Ben de bu bildirimi kural gereği;

sevgilerimle bereber ,onlarla ve diğer tüm dostlarımla Cemil Meriç'in bu güzel yazısını paylaşıyorum.Dostlukla ilgili değil ama kadın  ruhunu bence çok iyi anlatan bu  makaleyle  dostluğumu bildirmek istiyorum.kural gereği
 Aynur, sarıgül, bülbülünyeri  gülşah, ,pembetatlar, tatlıhobiler, yıldız, tatlılargülcandan, makhina, zeynebingüncesi,ne  armağan ediyorum.

KADIN RUHU, Cemil Meriç 


[ Cemil Meriç, Kırk Ambar, Ötüken, İstanbul 1980 ]

Kadının kişiliğini yaratan ne terbiye, ne baskı. Ona özellik veren aşk ve omuzlarına yüklendiği misyon. Çağdaş toplum kadını erkekleştirme yolunda. Cemiyeti değerli bir yardımcıdan mahrum eden bir yöneliş bu. Üstelik kadına mutluluk da getirmiyor. Mutluluk vaadi laf.

Kadının içinde bulunduğu şartlar... bundan daha büyük adaletsizlik olur mu? Neden kadın erkeğe boyun eğmek zorunda kalsın? Erkeğe, yani yaratılışı bakımından, hatta ahlâk ve zekâ bakımından kendisinden daha aşağı bir varlığa. Neden herkesten küçük görülsün? Niçin en büyük sayılan zevklerin dışında bırakılsın? Neden erkek kadar hakları yok? Neden erkek için şeref sayılan, kadın için yüz karası? Erkekten daha ahlâklı olması neden istenir? Neden çok daha büyük fedakârlıklara zorlanır?

Bütün bu haksızlıklar erkeğin eseriydi bana göre. O, hayatta aslan payını kendine ayırmıştı. Kısacası, bir adaletsizlikti bu. Ve kolayca ortadan kaldırılabilirdi.. Bu sözde haksızlıklar kadının misyonundan, bu misyonun bizde yarattığı eğilimden doğuyordu. Bizde, yani bütün kadınlarda. Kadın bu misyonu başarabilsin veya başaramasın.. Eşitsizliğin kaynağı, toplumdaki âhenk. Orgdaki ses âhengi çeşitli boylardaki borulardan gelir. Toplumdaki âhenk de ayrı ayrı misyonları, ayrı ayrı özellikleri olan kadınla erkekten.

Kadın Ruhunun Anahtarı, Merkezinin Kendi Dışında Oluşu

Ne lüzum var inkâra: Erkek başka, kadın başka.. Herkesin bildiği vücut ve ruh farkları bir yana, kadını erkekten ayıran önemli bir fark var.. Aşağı yukarı ötekilerin temeli bu fark. Kadın özgecidir (diğergam), merkezi kendi dışındadır. Yani, hazlarının da kaygılarının da bir başkasıdır kaynağı: Sevdiği ve sevilmek istediği biri: Koca, çocuklar, baba, dost, vs... Çevresindekilerin ne sevinçlerine yabancı kalabilir, ne acılarına; kadın onlarsız kâm alamaz hayattan. Onlara beğendirmek için yaratır, onlar beğenmiyor diye yıkar. Onların hoşuna gitmeye çalışır. Damak zevkleri de kulak, göz, kafa zevkleri de vız gelir kadına.


Düşündüğü ve kendisinin düşünen biri yoksa, kendisiyle beraber kâm alacağı, kendisiyle beraber hareket edeceği biri yoksa zevk alamaz hayattan, yaratamaz, iş göremez. Başkaları için yaşamaya can atan kadın, kendisini başkalarına feda etmeye hazır olan kadın, başkalarından gördüğü iyiliklere sonsuz bir minnettarlık duyan kadın, başkalarından minnettarlık görmeyince, başkaları kendisiyle ilgilenmeyince, kendisi için yaşayacağı, kendisi için hayatını fedadan çekinmeyeceği biri olmayınca mahvolur. Böyle birine kavuşunca coşar, üzülüyorsa böyle birinden mahrum olduğu içindir.

Yani, aydınlatacağı biri yoksa alevi söner kadının.

Erkek öyle mi? Ne egoisttir o. Daha doğrusu merkezi kendi içindedir. Yani, yaşadığı dünyanın merkezi kendi şahsı, kendi çıkarı, kendi hazları, kendi meşgaleleridir. Tek başına yaşayabilir erkek, hayatın tadını çıkarabilir. Çevresindekiler sevinçliymiş, üzüntülüymüş ona ne! İlgilenmez başkalarıyla. Onlar da kendisiyle ilgilenmeyince fazla üzüntü duymaz. Kendi rahatını düşündüğü için her heyecandan kaçmak ister. Aşksız da yaşayabilir, kinsiz de. Sevinçli olmuş veya olamış aldırmaz. Başkaları beğenmiş veya beğenmemiş umurunda mı? Çizdiği yolda yürür gider. Damak, göz, kulak zevklerine bayılır. Zengin olacak, hükmedecek herkese, kafasını geliştirecek. Hazlarının merkezi kendisi.

Çocuklara bakın: Kız, bebeklere düşkündür. Erkek, tüfeğe. Kız, anne olmak ister, öğretmen, hastabakıcı olmak ister. Küçüklerle oynamaktan, onları okşamaktan, okşanmaktan hoşlanır. Kendisini annesine veya hocasına beğendirmek için deli divane olur. Erkek kendinden büyüklerini arar. Ya arabacı olmak ister, ya general. Kumanda edecek, herkes boyun eğecek ona. Durup dururken yardım etmez annesine, ya korktuğu için yardım eder ya mükâfat beklediği için.

İnsan yedisinde ne ise yetmişinde de odur. Yaşlanan erkek kavgadan çekilir. Başkasının kendisiyle ilgilenmesini ister, ama kendisi hiç kimseyle ilgilenmek istemez. Fakat, yaşlanan kadın hayat kavgasından çekilmek şöyle dursun, çalışma sahasının daraldığını gördükçe kendini yer. Daha çok çalışmak ister, daha hassaslaşır. Kendini başkalarına feda edemeyince, ister ki başkaları doğruluğuna inandığı davaları için fedakârlık yapsınlar. Tapar torunlarına. Yavrular onun için hem büyük bir dert, hem büyük bir hazdır. Çocuklarından çok torunları için çırpınır. Kimsenin yaptıklarını beğenmez. Hep iş arar kendine. Hep kaygı arar. Arkada kalan yılların yalnız üzüntülerini hatırlar. Hayatın tadını çıkaracağı yıllarda eskisinden bin kat beter üzülür.

Kadının hayatında en baytiyar çağ, bütün varlığını ailesine, bütün varlığını cemiyete verebildiği çağdır. Gerçek ve tabii bir heyecan. Kendi başkaları için çırpınır, başkaları onun için. Kadın, çocuğu için hem süt anne hem terbiyeci, hem sevgili olduğu yıllarda bahtiyardır.

Uğrunda didineceği kimsesi yoksa, kendine bağlanacağı kimse yoksa ölür gider kadın. Evlenmemiş bir kız düşünün. Ne kardeşi var ne yeğeni. Sevmiyor ve sevilmiyor. Acılarını dindirecek kimsesi yok, fedakârlık edemiyor. Duyguları hiç kimsenin işine yaramıyor, ne öğretmen ne hemşire. Canlı bir hedefi yok. Ne olur bu kızcağız? Solar ve kurur.

İşsizlik, ilgisizlik, en büyük felâket kadın için. Heyecansız bir hayat, bağlanamamak, kendine bağlayamamak. Ölümden beter.

Kadın Neden Başkası İçin Yaşar?

Yalnız kadın mı? Dişi hayvanlar da, bitkiler de başkası için yaşar. Çiçekler taç yapraklarını feda ederler aşka.Dişi, kendine etmese hayat bir hamlede sona ererdi. Kadının bu fedakarlığı daha derin bir iç güdüden geliyor.Erkekde de kadında da hep aynı iç güdü.Büsbütün ölmemek kaygısı. Ölünceye kadar bunun için didinmiyor muyuz?Bir gönülde, bir kitapta bir mermerde yaşamak.Tabiat bu kubbede hoş bir seda bırakmamız için yaratmış aşkı. Aşkı ve ihtirası.İstikbale taşmak, adımızı bizden sonra yaşatmak, bir vücutta yeniden gençleşmek veya kafamızdan bir dünya yaratmak. Sonsuza damgamızı vurmak.

Bu amaca varmak için hangi acıya katlanılmaz? Ebedîleşmek için ölmek. Anne çocuğu için her fadkârlığa katlanır. Erkek, eseri için. Acı, bir şehvet olur onlar için. Batan gemiden çocuklarını kurtaran kadın gülerek can verir..

İhtiras, yani bir eserde gerçekleşmek, bir eserde yaşamak arzusu hem bir erkeği kanatlandırabilir hem kadını. Ama aşkta ebedîleşmek yalnız kadının imtiyazı. Ancak anne ölümsüzlüğünü bütün genişliği ile duyabilir. Varlığından bir parça gelişecek, istikbali fethedecek, yaşayacaktır. Ağaç meyve vermiştir artık. Kadın bunun için aşka susuzdur. Kendini sevgiye ve sevgiliye adayışı bundan. Başka biri için yaşayan onu sezmek, anlamak ihtiyacındadır. Kadın, bunun için daha çok sezgi, daha çok duygu. Hayatı yaratmak, yani başkasında yaşamak. Onu yarınlara götürecek olan: Çocuğu.

Erke için öyle mi? Onu ebediyete götüren köprü, çocuğu değildir. Vücudundan bir vücut çıkaramaz. O, kafasıyla, kalbiyle veya eliyle yaratmak zorundadır ebediyetini. Bunun için de varlığının merkezi kendisi. Klavuzu, aklı ve menfaatleri. Erkek, hayatını feda eder de ihtiraslarından vazgeçemez.. Cinslerin ruh dünyasını kesin çizgilerle birbirinden ayırmak imkansız. Ama kadının kaderine hükmeden bu alterocentrisme, erkeğin kişiliğini biçimlendiren ise egocentrisme.

Çevresindeki insanlarla yürekten ilgilenmek kadının kadınlığından geliyor. Ama, çektiği acıların kaynağı da bu. İşte davanın can alacak noktası. Egoizmle zırhlanmayan için en âsûde hayat korkunçlaşır. Hayatın belkemiği: Egoizm. Kendi yolunu aydınlatan bir fenerdir egoizm. Egoistin, hedefine varmak için kimsenin yardımına ihtiyacı yoktur. Nereye gittiğini bilir ve tek başına yürüyebilir. Özgeci (diğergam kimse/kadın) yapamaz bunu. O, yalnız sevmek ve sevilmek için değil, yürümek için de başkalarına muhtaçtır. Bir sarmaşıktır özgeci. Kuru bir dalı, soğuk sert bir duvarı çiçeklerle, yapraklarla donatmak isteyen bir sarmaşık. Dayanacağı, kucaklayacağı kuru bir gövde yoksa solar. Cansız bir duvar yaşatır onu.

Kadın egoizmden mahrum, yani belkemiksiz. Bunun için erkeğe muhtaç. Sabit bir noktaya ihtiyacı var. Yoksa rüzgârın önünde bocalar durur. Belli bir hedefe yöneltilmek zorundadır. Bu susuzluk zekâ noksanlığından doğuyormuş. Kötü bir terbiyenin eseriymiş. Yalan. En iyi terbiye bile kadının bu başkasına dayanma hasletini yok edemez. Bilakis zekâsı geliştikçe bu ihtiyaç da büyür. Kendini bir kasırgaya tutulmuş hisseder kadın: Düşünceler, düşünceler. Hangisini seçecek? Değeri ne bunların? Ne işe yararlar?

Kadının zekâsı: seziştir, muhakemeye dayanmaz. Bu zekâ uçarak varır hedefe. Adım adım değil. Ama neden varır? Nasıl varır? Bulduğu, gerçeğin kendisi midir? Bu sualler mahveder onu. Demek, kadın zeki olduğu ölçüde kendisine destek olacak bir başka zekâya muhtaç. Kendisininkinden farklı bir zekâya. Zekâsını tamamlayacak bu zekâ, aydınlatacak, sezişlerini değerlendirecek. Yoksa, limonlukta yetiştirilen çiçekler gibi yaprak yaprak dökülür bu zekâ. Kır çiçekleri kadar olsun yaşayamaz.

Ancak erkekleşen kadın böyle bir yardıma ihtiyaç duymaz. Kadın, kadın kaldıkça desteksiz edemez.. Arzular da kâh büyük, kâh küçük. Hep aynı değiller ki.. Yani minnacık bir arzu için büyük dertler hazırlamıyor muyuz kendimize? Kadın, işine gelenle gelmeyeni birbirinden ayıracak ölçülerden mahrum. Hedefini bir başkasının göstermesi lazım. Yoksa kâh sezişlerine tekeder kendini, kâh zaaflarına. Saatten saate, dakikadan dakikaya değişir. Sevdikleri kendi dışında. Sırf kendi zekâsı, kendi gücü, kendi imkânlarıyla nasıl varsın onlara? Bu meş'um aşk onu ister istemez başkalarına bağlar.

Erkekler her istediğini elde edebilir. Sabretmesi, çalışması yeter. Zengin de olur, yükselir de. Hedefe bir başına erişebilir. Kadının değişmeyen, elle tutulur bir hedefi yok ki. Sevgi kaderin kaprisi. Erken veya geç doğmak, falan ülkeden, falan tabakadan olmak, sevimli olmak, rüyasındaki erkekle beş yıl evvel, beş yıl sonra karşılaşmak. Hayatı tesadüfün elinde. Çevresindekiler onu sevmiyorsa ne yapabilir? İrâdesiyle, zekâsıyla, gayretiyle sevdirebilir mi kendini? Aşk satın alınamaz, menfaatle ilgisi yok. Aşk, kadının bütün hayatı. Ve aşk baştan başa kapris. Ne facia! Facia bu kadarla da bitmiyor. Başkalarında yaşayan kadın, başkalarının gönlüne, başkalarının zevklerine ferman dinletemeyeceği için ıstırap içindedir. Duygularıyla menfaatlerini bağdaştıramadığı için ıstırap içindedir.. Kadının saadeti ne kazanacağı şöhrette, ne yükseleceği mevkidedir. O sevmek ve sevilmek ister. Hayatı yaratmak, gözyaşlarını kurutmak, çevresindeki bütün canlıları mutluluğa kavuşturmak ister. Bütün sevinçlerinin, bütün kaygılarının kaynağı budur. Ama arzularıyla menfaatleri boyuna çatışmaktadır.

Çocukları olacak, geceleri uykularını feda edecek. Ömür boyu kahırlarını çekecek. Bunda ne çıkarı var kadının? Çocuk yapınca daha mı sıhhatli olacak? Şöhreti mi artacak, itibarı mı? Genç kız baba ocağının sevgilisi, göz bebeğidir çok defa. Dilediği gibi yaşar, dilediği gibi harcar. Hürrüyetini, rahatını, içtimai mevkiini, hatta bazen şöhretini bırakıp bir erkeğin peşine düşmek. Hem de çok defa feda ettiklerine karşılık kendisine ıstıraptan başka hiç bir şey vermeyecek olan bir erkeğin peşine. Bu mu menfaat?

"Evet eskiden kadın sevgiye atıyordu kendini, başkaları için yaşıyordu; bugün de, çekinerek başkaları için yaşayanlar var. Ahmakça bir soyaçekiş, alışkanlık. Bu gerici yönelişleri ayaklar altına alacağız, biz yeni kuşaklar baştan başa değiştireceğiz." İhtiyar tarih, ilk defa duymuyor bu lakırtıları. Mâziyi yıkmak isteyen ilk nesil siz değilsiniz. Ama zavallı dostlarım, kadın oldukça uzun bir zaman güya çıkarı peşinde koştuktan, bağımsızlığına kavuştuktan, şöhret servet kazandıktan sonra sahneden çekildi, bir de baktık ki bir hayale kaptırmış kendini. Dimyata pirince giderken.. İkbal avutamamış onu, alış doyuramamış. Gerçek sevinci ferâgatte bulmuş kadın. Annelikte bulmuş. Kendini çevresindekilere adamakta bulmuş. Ve tarih boyunca menfaatleriyle gönlü arasında sallanmış durmuş kadın, rakkas gibi. Menfaatlerini feminizm bayraklaştırmış, gönlünü annelik doyurmuş.

Erkeğin tatmadığı bir acı bu. İstediği, irâdesine tâbi onun. Menfaatleri çok defa arzularıyla âhenk halinde..

Bitmedi. Kadının sevdikleri hep aynı kalmazlar. Boyuna değişir arzuları, değer ölçüleri değişir. Delikanlı, nişanlısından şiir ister, zerâfet, tabiilik, toyluk ister. Aynı delikanlı, koca oldu mu kadından sadece evini idare etmesini, tecrübeli olmasını, hesaplı kitaplı olmasını ister. Hakkı var. Erkek için hayatın gayesi aşk değildir. Sittin sene aşkla uğraşamaz. Ama kadın bu yeni isteklere nasıl uydursun kendisini? Nasıl acı çekmesin?

Çocuk annesinin bir dakika yanından ayrılmasını istemez. Her an bakım bekler. Teselli bekler. Yıllar geçer çocuk delikanlı olur. Annesinin kendisini rahat bırakmasını ister. Öğütleri, tecrübeleri öfkelendirir onu. Kendi başına buyruk yaşamak ister. Haklıdır da. Kendisi tecrübe edecek hayatı. Başkasının tecrübesi işine yaramaz ki. Ama anne buna nasıl katlansın? Ömür boyu başlıca vazifesinin çocuğuna yardım etmek, onunla ilgilenmek olduğuna inanmış. Bu alışkanlıktan vazgeçebilir mi bir anda? İşte yeni çatışmalar, yeni trajediler... Erkek bütün bunların dışındadır. Onun sevgilileri zamanla değişmez. Birbirleriyle çatışmazlar. Erkek zafere ve şöhrete erişmek için boyuna yolunu değiştirmek zorunda değildir. Hatta hep aynı yönde ilerlediği ölçüde başarıya ulaşır..
Demek ki kadının kurbanı olduğu trajedilerin kaynağı ne aksi tesadüfler, ne beşeri kanunlar, ne erkeklerin kötü oluşudur. Bu facianın kaynağı, kadının misyonu. Başkalarına ihtiyacı oluşu, başkalarını sevişi. Başkaları tarafından sevilmek isteyişi. Kanuni durumunu düzeltmişiz, mesut olacak değil ki. Kadını mesut etmek için erkeği terbiye etmek lazım. Erkek kadını daha iyi anlamalı, ona daha iyi yardım edebişmeli ki, acıları dinsin kadının.

Kadının arzularını tanımadan onu nasıl mutluluğa eriştirebiliriz, onu ve onunla birlikte erkeği yani cemiyeti. Bunun için hem erkeği, hem kadını aydınlatmak, ikisini de faydasız anlaşmazlıklardan kurtarmak lazım.

Kuş Üzümlü Pilav ve SOFT BOWL KEK KALIPLARI YARIŞMASI




Tarifimi sevgili Sevil ve Birsen‘in hazırladıkları SOFT BOWL KEK KALIPLARI YARIŞMASINA gönderiyorum.

Malzemeler
4 su bardağı pirinç
yeteri miktarda sıcak su(her pirincin su çekmesi ayrı olabiliyor)
1 paket kuş üzümü
2 yemek kaşığı tereyağ
3-4 damla sıvıyağ
tuz
süslemek için;5 dal taze soğan,1 det havuç.1 yaprak milföy hamuru

Pirinci yarım saat ılık  suda bekletin.İyice süzdükten sonra tereyağında kavurun.Kristal görünümünü alınca suyunu ve tuzunu ekleyin.Su kaynamaya başlayınca kısık ataeşte kapağı kapalı olarak pişmeye bırakın.Pilav tam suyunu çekmeden ocakta alın.Milföy hamurunu şeritler şeklinde kesin.Kek kalıbına belirli aralıklarla dizin.Havuca lale şekli vererek kalan boşluklara yerleştirin.Bütün pilavı kalıba doldurduktan sonra fırında 5-10 dak. Milföyün pişmesi için bekletin.Suyunun yetmeyeceğini düşünürseniz sıcak su ilave edebilirsiniz.Frından çıkan pilavı servis edeceğiniz tabağa ters çevirin.Taze soğanları lalelerin sapı olarak yerleştirin.afiyet olsun

tuzda levrek








                                                                                                                                                           

malzemeler
- 2 kğ kaya tuzu
- 3 adet levrek(1kg)
- 1 limon kabuğu rendesi
- 3 adet defne yaprağı( bende yoktu ama eminim olsaydı ayrı bir koku verecekti)
- 2 adet yumurtanın beyazı
- içi ve pulları temizlenmiş levreği yıkayın  ve kağıt havlu ile kurulayın
- büyük bir kabın içine kaya tuzunu alıp 2 tumurta akı ve yarım çay bardağı suyla yoğurun.hamur kıvamında olacaktır.
- fırın tepsisin folyo  ile kaplayın
- üzerine bir kat tuz karışımını yayın
-limon kabuklarının yarısını yayın
- tuzun üstüne balığı yerleştirin
-balığın karnına dilim limonları ve defne yaprağı veya maydanoz dere otu gibi yeşillik yerleştirin.
- tuzla balığın üstünü tamamen kaplayın.tüm balıkları aynı şekilde tamamlayın.
- önceden 250 derece ısıtılmış fırında 40 dakika pişirin
- piştikten sonra tuz sertlecek ve tuzu bir bıçak yardımı ile kırın
- balığa zarar vermeden tüm olarak çıkarmaya çalışın.

12 güneşli blogs ödülü


Sevgili tatlılargülcandan 'dan aldığım bu güzel ödül için çok teşekkür ediyorum kendisine.Ben de  tüm blog sahibi arkadaşlarıma veriyorum.Çünkü çok kararsız kaldım.12 kişi seçemedim.O yüzden  herkese armağan olsun.

ıspanaklı gözleme




Tarifimi (51.p.d.ç.s.etkinliği)sahibi japoncekirdeği arkadaşımıza gönderiyorum. kendisine kolaylıklar diliyorum



Ispanağı sevmeme rağmen gözlemesini, böreğini çok severim.Daha doğrusu biraz yapılışına bağlı değişiyor seçiciliğim.Şunu asla yemem, dediğim olmaz, çünkü bir gün asla yemem dediğimi de yediren bir tarif mutlaka vardır.Ve ben o tariflerin çoğunu bu güzel blog ortamından öğreniyorum.
malzemeler
4 su bardağı un
yaklaşık 1.5-2 su bardağı ılık su
tuz
1 çorba kaşığı kuru maya
iç malzemesiiçin
1 baş soğan
yarım kg ıspanak
sıvıyağ
pulbiber
tuz
üzerine sürmek için tereyağı

Unu karıştırma kabına alıp  tuzu ekleyin,ortasını  havuz şeklinde açın.Mayayı açtığınız havuzda suyla eriterek yavaş yakaş unla  yoğurun.Yoğrulmuş hamuru yarım saat dinlendirin.Bu arada iç malzemesini hazırlayın.Ispanağı yıkayıp doğradıktan sonra suyunu süzmesini beklerken ,soğanı yemeklik doğrayın.2-3 kaşık yağda soğanı pembeleşinceye kadar kavurun.Ispanakları ilave edin . Fazla kavurmadan tuzunu ve isterseniz baharıtını da ekledikten sonra ocaktan alın.hamurdan küçük parçlar alıp bezeleri hazırlayın.tabak büyüklüğünde açtıktan sonra yufkanın yarısına iç malzemeden   döşeyin.kapattıktan sonra teflon tavada arkalı önlü pişirin.Sıcakkken tereyağı sürün.afiyet olsun

Kırıkhan'da güzel bir mekan



Kırıkhan   gezme alternatifi sınırlı bir ilçe.Şöyle ailece gidilebilecek hoş bir mekan pek yoktu.Geçenlerde de eşim güzel bir yer açılmış ben çok beğendim dedi.Ertesi gün hemen gittik.Ben de çok memnun kaldım gerçekten.Ortam da güzeldi,bunun yanında yemeklerle çok lezzetliydi.O kadar çok salata  ve meze çeşidi sunuyorlarki o bile başlı başına ziyafet gibi.(mevsim salata,közlenmiş soğan salatası,muhammara,sumaklı soğan,karalahana salatası,  yeşillik tabağı).Bir de yemeği beklerken sıkılmayalım diye minik lahmacun ve pideler sunuyorlar.bu olayı da beğendim ,bir de güzel bir  tavuk yemeği tarifi aldım kendilerinden.Kısmetse bidahaki gidişimizde de onu deneriz.Olur da yolunuz düşerse saray kebap nerde diye sorun derim.

peynirli biber sarması




En çok sevdiğim öğün kahvaltıdır.Tabi muhabbetle yapılan bir kahvaltıdan bahsediyorum.Çünkü yanlızken kendime sofra hazırlmam bile ,ayakta atıştırırım.Közlenmiş biberi kahvaltı sofralarına çok yakışıyor diye düşünüyorum.Bol muhabbetli sofralar diliyorum herkese.....
malzemeler
2 adet kırmızı biber
1 kase lor veya peynir(krem peynir de güzel olur)
1 yemek kaşığı yoğurt
7-8 dal maydanoz veya dereotu
2 çay kaşığı susam
Biberleri ateşte közleyip kabuklarını soyun.Uzunlamasına dilimler şeklinde 2-3 e bölün.Bir kase lorun içine maydanozu doğrayın yoğurt ve susuamı da ekleyip karıştırın.karışımdan biber dilimlerinin iç kısmına yayıp bir ucundan başlayarak sarın.kürdanla tutturun.afiyet olsun

sarımsaklı köfte veya fellah köfte



Adananın diye bilirim fellah köfteyi.çok seviliyor.tarifi taa geçen yazın türkmutfağı 'ından almıştım.şimdi kısmet oldu yayınlamak.



malzemeler

2 bardak ince köftelik bulgur
1 bardak un
1 bardak irmik
1 yemek kaşığı salça
su
tuz

sosu için

5  domates
1 soğan
yarım demet maydanoz
4 diş sarımsak ezilmiş
1 kaşık biber salçası
1 kaşık domates salçası
1 tatlı kasıgı pulbıber
3 kaşık zeytinyağı
limon suyu
tuz
karabiber

 Bulgur, salça, irmik, tuz ve unu genişçe bir kaba alıp suyla ıslatarak yumuşak bir hamur olana dek yoğurun. misket büyüklüğünde yuvarlayın. Ustüne küçük parmağınızla bastırarak çukur yapın. üstüste gelmeyecek şekilde yapıp bitirdikten sonra

Domates sosu için soğanı yemeklik doğrayın,tencereye sıvıyağ koyup, soğanı kavurun. Salçayı ekleyip kavurun .dövülmüş sarımsakları domates tuz pul biber ve karabiberi de ekleyip bir taşım kaynatıp altını kapatın.
Köfteleri  bol su içinde iyice yumuşayıncaya dek haşlayın, süzgeçte süzerek domates sosunun buluşturun.  sıcak ikram edilmesi tavsiye edilir.

havuç rüyası



tarifi yaşamkadın sitesinde gördüm.ben de çok beğenilen havuç rüyasını

50. P.D.Ç.E ev sahibesi
nursen-yemek 'egönderiyorum.



malzemeler                                                                                                                                             
* 1 kg havuç

* 2 su bardağı toz şeker
* 4 Yemek kaşığı nişasta (tepeleme)
* 2 paket vanilya
* 1 limon kabuğu rendesi
* 1 limonun suyu
* Arasına dizmek için pötibör bisküvi


 Havuçların kabuğuğunu soyun, yuvarlak parçalar olarak doğrayın ve 4 su bardağı suyla derin tencerede  haşlayın, haşlanan havuçları rondodan geçirip püre yapın.
Haşlama yapıtığınız suyu  3 bardak suyatamamlayın diğer malzemeleri ilave edip muhallebi kıvamına gelene kadar karıştırarak pişirin, havuç püresini de katıp bir taşım kaynatıp occaktan alın.
  borcam tepsinin tabanını suyla ıslatın, bir kat bisküvi dizin ve üzerine muhallebi dökün. Bu şekilde istediğiniz kadar kat yapın.
Üzerini istediğiniz biçimde süsleyin (krem şanti, cevizevizi, hindistan c fıstık v.b), dolapta dinlendirip servis edin. afiyet olsun.